Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
- The elderly man takes strong drugs for his heart.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
En büyük kızım Magdalena Zarębówna'dır.
- My elder daughter is Magdalena Zarębówna.
Büyük oğlun kaç yaşında?
- How old is your elder son?
Mürver suyunu severim.
- I love elderberry juice.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Bunlar çok eski kitaplar.
- These are very old books.
Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
- Replace the old tires with new ones.
Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.
- Tom gave his seat to an elderly lady.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
- Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Bir ağabeyim ve bir küçük kız kardeşim var.
- I have one elder brother and a younger sister.
Ben senin öz ablanım.
- I am your elder sister.
Ben senin öz ablanım.
- I'm your elder sister.
Tom ve Mary eski zamanlar hakkında konuşmak istediler.
- Tom and Mary wanted to talk about old times.
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.
- Tom is a grouchy old man.
O, ihtiyarlığı reddediyor.
- He refuses to accept his old age.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
O sadece bir kocakarı masalı.
- That's just an old wives' tale.
Mary kocası hakkında yine yakındı - aynı eski hikaye.
- Mary complained about her husband again - the same old story.
Bir ağabeyim ve bir küçük kız kardeşim var.
- I have one elder brother and a younger sister.
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Oldukça yaşlılara kim bakmalı?
- Who should look after the elderly?
İhtiyar heyeti onu köyden kovmaya karar verdi.
- The elders decided to expel him from the village.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
- You must be polite to your elders.
Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.
- Young people should respect their elders.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
We were presented to the village elder.
After being a member of the Church for a while, Bill was ordained to the office of elder.
Jack had been an elder for only a few days when he received a new calling.
One of the long-time leaders in the Church is Elder Packer.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
The older you are, the more difficult it is to learn a language.
- The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
I'm older than your brother.
- I am older than your brother.
... many elderly as children. This is the first time in human history that the elder population ...