O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
- He explains things in a very clear way.
Bilim birçok şeyi açıklar ama din asla açıklayamazdı.
- Science explains many things that religion never could explain.
Bir şey açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain anything.
Tom Mary'ye işi henüz niçin yapmadığını açıklamak için bir fırsat vermek istedi.
- Tom wanted to give Mary a chance to explain why she hadn't yet done the work.
O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
- He explained the literal meaning of the phrase.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
Meramını anlatmak için sadece otuz saniyen var.
- You've only got thirty seconds to explain yourself.
... storytelling that explains that to people in words they ...
... But nobody really explains it. ...