gözleyici

listen to the pronunciation of gözleyici
Turkish - English
observer
monitor
spotter
gözle
(Bilgisayar) watch

She was watching TV with tears in her eyes. - Gözlerinde gözyaşlarıyla TV izliyordu.

One day your life will flash before your eyes. Make sure it's worth watching. - Bir gün hayatın gözlerinin önünde hızla akıp gidecektir. Emin ol, izlemeye değer.

gözle
{f} observing

Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars. - Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.

I'm observing wild birds. - Ben yabani kuşları gözlemliyorum.

gözle
{f} eye

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

I closed my eyes to calm down. - Sakin olmak için gözlerimi kapattım.

gözle
{f} observed

He observed many types of creatures there. - Orada bir sürü yaratık çeşidi gözlemledi.

The boy observed the birds all day. - Çocuk bütün gün kuşları gözlemledi.

gözle
observe

Tom likes to observe the people walking by. - Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.

This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter. - Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.

gözle
{f} surveyed
gözle
optical
Turkish - Turkish
Gözlemci, müşahit, rasıt
(Osmanlı Dönemi) RID'
rasıt