her zamanki

listen to the pronunciation of her zamanki
Turkish - English
ordinary, habitual, accustomed, usual
late

As usual, the physics teacher was late for class. - Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.

They're late, as usual. - Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.

routine

We expected the routine, but we got the extraordinary. - Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.

habitual

Grandfather sat in his habitual place near the fire. - Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.

stock
ordinary
accustomed
usual

As usual, the physics teacher was late for class. - Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

regular

Fill her up with regular. I'll be paying in cash. - Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.

wonted
her zaman
always

Mother always gets up early in the morning. - Anne her zaman sabahları erken kalkar.

To be always honest is not easy. - Her zaman dürüst olmak kolay değildir.

her zamanki gibi
as usual, as ever as
her zaman
ever

Every time I hear that song, I think of my high school days. - O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.

For all his genius, he is as unknown as ever. - Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.

herzamanki
regular
herzamanki
{s} usual
her zaman
any time

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

Any time will suit me. - Her zaman bana uygun olacaktır.

her zaman
for ever

Tom always blames me for everything. - Tom her zaman beni her şey için suçluyor.

Tom always blames Mary for everything. - Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.

her zaman
everytime
her zaman
all the time

The New York Times reviews her gallery all the time. - The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

her zaman
routinely
her zaman
year

Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time. - Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu.

My five year old daughter always goes to kindergarten happy and full of energy. - Beş yaşındaki kızım kreşe her zaman mutlu ve enerji dolu gider.

her zaman
all times
her zaman
all the while

He kept smoking all the while. - O her zaman sigara içmeye devam etti.

She did nothing but cry all the while. - O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

her zaman
invariably
her zamanki gibi
as usual

As usual, the physics teacher was late for class. - Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.

He came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

her zaman
in season and out of season
her zaman
forever

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

her zaman
at any time

An accident may happen at any time. - Bir kaza her zaman olabilir.

You can leave at any time. - Her zaman gidebilirsin.

her zaman
(deyim) for ever and a day
her zaman
every time

Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary. - Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.

This works every time. - Bu her zaman işe yarar.

her zaman
e'er
her zaman
evermore
her zaman
night and day
her zaman
all along

It was you all along, wasn't it? - O her zaman sendin, değil mi?

her zamanki gibi
ordinarily
her zaman
any old time
her zaman
always, for ever, forever, evermore
her zaman
not always
her zaman
each time
her zamanki gibi
as always

He was late, as always. - O, her zamanki gibi geç kalmıştı.

As always, Keiko showed us a pleasant smile. - Keiko bize her zamanki gibi hoş bir gülümseme gösterdi.

her zamanki gibi
usual

They're late, as usual. - Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

her zaman
anytime

You can always come back here anytime you want. - İstediğin zaman buraya her zaman geri gelebilirsin.

Ask me anything anytime. - Bana her zaman bir şey sor.

her zaman
at all times

You are in my thoughts at all times. - Sen her zaman düşüncelerimdesin.

Mary keeps her laptop with her at all times. - Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

herzamanki
wonted
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) ÂDÎ
Her zaman
daima
Her zaman
(Osmanlı Dönemi) YEKSAN
Her zaman
her dem
her zaman
Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık
English - Turkish

Definition of her zamanki in English Turkish dictionary

her zamanki halim
my usual self
(bu benim) her zamanki halim
my usual self