injustice; evil; bad; injustice; broken law; transgression; harm; mistake; sin

listen to the pronunciation of injustice; evil; bad; injustice; broken law; transgression; harm; mistake; sin
English - Turkish

Definition of injustice; evil; bad; injustice; broken law; transgression; harm; mistake; sin in English Turkish dictionary

wrong
yanlış

Korkarım yanlış bir numara çevirdiniz. - I'm afraid you have dialed a wrong number.

O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı. - She told me how it was wrong to steal.

wrong
{i} haksızlık

Bizi ona haksızlık etmekle suçladı. - He accused us of wronging him.

Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu? - Was he, in fact, guilty of wrongdoing?

wrong
{i} yanlış yol

Tom yanlış yoldan gitti. - Tom went the wrong way.

Yanlış yola girmiş olmalıyız. - We must've taken the wrong road.

wrong
kanuna aykırı fiil
wrong
(Askeri) HATALI; YANLIŞ: "Son yayınınız hatalıydı; bunun doğru şekli ---dır" anlamına gelen bir ön kelime
wrong
yalancı
wrong
sakıncalı
wrong
kötülük etmek
wrong
gerçeğe uymayan
wrong
haksızlık etmek

Bizi ona haksızlık etmekle suçladı. - He accused us of wronging him.

wrong
ters

Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı. - Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day.

Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir. - Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong.

wrong
ahlakdışı
wrong
{s} 1. yanlış, gerçeğe uymayan: He gave the wrong answer. Yanlış cevap verdi. We're on the wrong road. Yanlış yoldayız. We boarded the wrong
wrong
{s} uygunsuz
wrong
kusur

Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok. - Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.

Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok. - There's nothing physically wrong with him.

wrong
fena surette
wrong
{f} günahına girmek
wrong
zulüm
wrong
{f} eziyet etmek
wrong
(isim) haksızlık, hata, suç, yanlış yol
English - English
{i} wrong
injustice; evil; bad; injustice; broken law; transgression; harm; mistake; sin

    Hyphenation

    injustice; evil; bad; injustice; bro·ken law; transgression; harm; mistake; sin

    Pronunciation

Favorites