kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
Turkish - English
for all
as far as

As far as I remember, he didn't say that. - Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.

Tom can do whatever he wants as far as I'm concerned. - Tom, bildiğim kadarıyla ne isterse yapabilir.

so far as

He is, so far as I know, a good guy. - Bildiğim kadarıyla, o iyi bir adam.

So far as I know, she is still unmarried. - Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

She had lived in Hiroshima until she was ten. - On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

kadar
{e} till

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

He worked from morning till night. - O, sabahtan akşama kadar çalıştı.

kadar
as well as

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

He speaks Spanish as well as French. - O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

Belgium is not as big as France. - Belçika Fransa kadar büyük değildir.

kadar
as much

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

kadar
so as

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

kadar
something like

Tom would never ever do something like that. - Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

kadar
or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

Ten to one it'll clear up in an hour or so. - Bire karşı on bir saate kadar hava açılacak.

kadar
insomuch as
kadar
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

I must have it done somehow by six. - Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.

kadar
amount

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week. - Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.

kadar
as much ... as
kadar
degre

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

The population of China is about eight times as large as that of Japan. - Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.

Your income is about twice as large as mine is. - Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.

kadar
degree

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

kadar
proportion
kadar
as much as

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

He earns three times as much as I do. - O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

You should read as many books as you can. - Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.

Lucy has as many friends as I do. - Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

Got into debt right up to my ears. - Gırtlağıma kadar borca battım.

My son can already count up to one hundred. - Oğlum şimdiden yüze kadar sayabiliyor.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

kadar
as far as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

Don't race the car. We want to make it go as far as possible. - Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.

kadar
while

Read as many books as you can while you are a student. - Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination. - Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.

Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her. - Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.

English - English

Definition of kadarıyla in English English dictionary

Kadar
{i} family name
Turkish - Turkish

Definition of kadarıyla in Turkish Turkish dictionary

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila