Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.
- Please leave my things as they are.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?
- Were you the one who planned this whole thing?
Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm.
- I thought you'd be the last person to do such a thing.
Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
- We see things differently, according to whether we are rich or poor.
Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.
- We must not get angry at things: they don't care at all.
Tüm canlılar bir gün ölür.
- All living things die some day.
Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
- All living things on Earth contain carbon.
Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim.
- I'm not good at classifying things.
İnsanlar sevilmek, nesneler ise kullanılmak için yaratılmıştı. Dünya kaos içinde, çünkü her şey karşıt.
- People were created to be loved, things were created to be used. The world is in chaos, because everything is opposite.
Yapmanıza ihtiyaç duyduğum bir şey daha var.
- There's one more thing I need you to do.
Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var.
- Children need many things, but above all they need love.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.
- I don't like to leave things up in the air.
Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü.
- Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.