I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Music is an important part of my life.
- Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
Every little bit helps.
- Her küçük parça yardım eder.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
- Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
- Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
Mother divided the cake into three parts.
- Anne pastayı üç parçaya böldü.
She shared her piece of cake with me.
- O, kek parçasını benimle paylaştı.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
Your item will be shipped as soon as possible.
- Parçanız en kısa sürede gönderilecektir.
That's an item from a famous company.
- Bu ünlü bir şirketten bir parça.
Tom cut his finger on a piece of glass.
- Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.
She cut the apple in two.
- O, elmayı iki parçaya ayırdı.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
Sami was torn to shreds by a cougar.
- Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.
Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart.
- Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
- Bir kağıt parçasına onun telefon numarasını not aldım.
Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper.
- Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
There is a limit of two pieces of luggage for each passenger.
- Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
I become a transparent eyeball; I am nothing; I see all; the currents of the Universal Being circulate through me; I am part or particle of God.
- Ben saydam bir göz küresi olurum; ben hiçbir şeyim; Ben her şeyi görürüm; Evrensel varlığın akımları beni dolaşır; Ben Allah'ın parçası ya da parçacığıyım.
Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.
There were four pieces of furniture in the room.
- Odada dört parça mobilya vardı.
Give me two pieces of chalk.
- Bana iki parça tebeşir ver.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
Tom didn't know that Hawaii was part of the United States.
- Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.
The Shetland Islands are part of the United Kingdom.
- Shetland Adaları Birleşik Krallığın bir parçasıdır.
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
I can not buy spare parts for this car.
- Bu araba için yedek parça alamam.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
The information is leaking piecemeal to the press.
- Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.
I tore the newspaper into pieces.
- Gazeteyi parçalara ayırdı.
The glass broke to pieces.
- Cam parçalara bölündü.
He's raking in the cash.
- O, çok para kazanıyor.
Tom caught Mary stealing money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Success means much money, doesn't it?
- Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
That dude is rolling in dough.
- Adam paraya para demiyor.
I'm rolling in dough.
- Ben çok para kazanıyorum.
He examined the spare parts one after another.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
The repair bill includes parts and labor.
- Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
Time is the coin of your life. You spend it. Do not allow others to spend it for you.
- Zaman hayatınızın parasıdır. Onu harcayın. Başkalarının sizin için harcamasına izin vermeyin.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
There were bits of broken glass on the floor.
- Yerde kırık cam parçaları vardı.
The boy took the radio apart.
- Çocuk radyoyu parçalara ayırdı.
I took the radio apart to repair it.
- Tamir etmek için radyoyu parçalara ayırdım.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
The man claimed he didn't take the money.
- Adam parayı almadığını iddia etti.
Why don't you try to take your money back?
- Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz?
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
He is rolling in riches.
- O para içinde yüzüyor.
Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
The air feels somewhat cold this morning.
- Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.
- Johnny, please read the penultimate paragraph.
Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun?
- Can you understand the meaning of this paragraph?
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?