I hate so-called 30 days language courses.
- Sözde 30 günlük dil kurslarından nefret ediyorum.
So-called winter time is expected to enhance the college reform.
- Sözde kış döneminin üniversite reformunu geliştirmesi bekleniyor.
Tom was Mary's alleged accomplice.
- Tom Mary'nin sözde suç ortağıydı.
People from the so-called first world look at us Latinos as if we hadn't invented the wheel yet.
- Sözde birinci dünyadan insanlar biz Latinlere tekerleği henüz icat etmemiş gibi bakıyor.
Mary was supposedly on business in Boston, but Tom claimed to have seen her in New York last night.
- Mary sözde iş için Boston'daydı ama Tom onu dün gece New York'ta gördüğünü iddia etti.
They supposedly have reached a deal.
- Onlar sözde bir anlaşmaya vardılar.
Creationism is a pseudo-science.
- Yaratılışçılık, bir sözde-bilimdir.
Creationism is pseudoscience.
- Yaratılışçılık sözdebilimdir.
Tom is supposedly cleaning his bedroom.
- Tom sözde yatak odasını temizliyor.
They supposedly have reached a deal.
- Onlar sözde bir anlaşmaya vardılar.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
Unfortunately, I had another commitment.
- Ne yazık ki başka sözüm vardı.
I'm sorry, I already have another commitment.
- Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.
I have to check and see what the contract says.
- Sözleşmenin ne dediğini kontrol etmek ve görmek zorundayım.
Tom doesn't have a say in that matter.
- Tom'un o konuda bir sözü yok.
You probably don't understand a word I'm saying today.
- Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.
Have you ever heard the saying: Lying leads to thieving?
- Sen hiç yalan söyleme hırsızlığa götürür sözünü duydun mu?
The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year.
- Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.
I give my pledge that I will quit smoking.
- Sigara içmeyi bırakacağıma söz veriyorum.
I interpreted his remark as a threat.
- Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.
She seems to have taken my remark as an insult.
- Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.
According to the terms of the contract, your payment was due on May 31st.
- Sözleşme şartlarına göre, ödemenizin vadesi 31 Mayısta idi.
Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
Tom really likes this sentence.
- Tom bu sözü gerçekten seviyor.
It's all about sentences. Not words.
- O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
I have a previous engagement.
- Bir önceki sözleşmem var.
It is not polite to interrupt someone while he is talking.
- Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
Don't interrupt me while I am talking.
- Ben konuşurken sözümü kesme.
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.