Definition of taşımak in Turkish English dictionary
- carry
I need a bag to carry it in.
- Onu taşımak için bir çantaya ihtiyacım var.
He had to carry the bag.
- O çantayı taşımak zorunda kaldı.
- haul
- transport
Sami used his own truck to transport his furniture.
- Sami mobilyalarını taşımak için kendi kamyonunu kullandı.
The baskets they use to transport fruit are made with strips of cane.
- Onların meyve taşımak için kullandıkları sepetler kamış şeritlerinden yapılır.
- bear
The ice on the lake is too thin to bear your weight.
- Gölün üstündeki buz senin ağırlığını taşımak için çok ince.
She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
- O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- relocate
- remove
- to carry; to transport, to convey, to ferry; to wear; to bear
- put across
- (sular) wash
- bear away
- to bear, support, or hold up (a weight, a load): Bu dal beni taşımaz. This branch won't bear my weight
- to carry (something) (on one's person): Ahmet silah taşıyor. Ahmet's carrying a gun
- convey
- to bear, endure, put up with
- sustain
- tote
- stanchion
- carry away
- (iterek) walk
- (omuzunda vb) ride
- wear
Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one.
- Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.
- move , transport
- (Hukuk) to transfer
- to bear, carry, possess (a name, etc.): Çocuk dedesinin adını taşıyor. The child bears his grandfather's name
- run
- to carry, transport (something) from (one place) to (another)
- transport by
- support
- (Dilbilim) get up
- (Dilbilim) bring away
- bring in through
- transfer
- hump
- coach
- (İnşaat) handle
- cart
- lug
- ferry
- conduct
- receive
- ease
- carryon
- taşıma
- transportation
This place isn't convenient for public transportation.
- Bu yer, toplu taşıma araçları için uygun değildir.
It's a pain in the neck to get there by public transportation.
- Toplu taşıma aracı ile oraya gitmek can sıkıcı.
- taşıma
- {i} carrying
I need help carrying her.
- Onu taşımak için yardıma ihtiyacım var.
I need help carrying them.
- Onları taşımak için yardıma ihtiyacım var.
- taşıma
- transport
The public transportation system runs like clockwork.
- Toplu taşıma sistemi saat gibi çalışır.
This place isn't convenient to public transportation.
- Bu yer toplu taşıma için uygun değildir.
- taşımak (silah)
- wear
- taşımak götürmek
- convey
- taşı
- {f} bear
Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
I bear him no malice.
- Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
- kokusunu taşımak
- smell of
- taşı
- convey
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
- taşıma
- traction
- taşıma
- removal
- taşıma
- hauling
- ayağıyla içeri taşımak
- track
- sorumluluk taşımak
- shoulder responsibility
- sorumluluk taşımak
- bear responsibility
- taşı
- (Bilgisayar) move
The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
It is five years since we moved here.
- Buraya taşındığımızdan beri beş yıl geçti.
- taşı
- (Bilgisayar) move of
- taşı
- (Bilgisayar) move to
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
Tom wants to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak istiyor.
- taşıma
- (Spor) lift
- taşıma
- carry
He helped me to carry the bag.
- Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
Tom doesn't carry much cash.
- Tom çok miktarda nakit taşımaz.
- taşıma
- movement
- taşıma
- shipment
- taşıma
- (Bilgisayar) move
Will you help me move this desk?
- Bu masayı taşımama yardım eder misin?
Tom helped Mary move the dresser.
- Tom Mary'nin şifonyerini taşımasına yardım etti.
- taşıma
- cargo
Icebreakers are used to carry cargo and break ice.
- Buzkıranlar kargo taşımak ve buz kırmak için kullanılır.
- çok önem taşımak
- be of capital importance
- önem taşımak
- carry weight with
- taşı
- {f} carrying
She is carrying a backpack on her back.
- O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
Tom is carrying a violin under his arm.
- Tom kolunun altında keman taşıyor.
- taşı
- bring in through
- taşı
- {f} transferred
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
- taşı
- {f} transfer
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
- taşı
- carry
He helped me to carry the bag.
- Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
- taşı
- brought in through
- taşı
- transport by
- taşı
- {f} tote
- taşıma
- shipping
- taşıma
- conveyance
- taşıma
- conduction
- taşıma
- transit
- taşıma
- portage
- taşıma
- {i} tote
- taşıma
- freight
How much is the freight on this box?
- Bu kutuda taşıma ücreti ne kadar?
- taşıma
- truckage
- taşıma
- haulage
- taşıma
- transmission
- taşıma
- take
How many people did it take to move the piano?
- Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?
They disputed about whose turn it was to take the trash out.
- Onlar çöpü dışarıya taşımak için kimin sırası olduğu hakkında tartıştılar.
- taşıma
- bearing
- taşıma
- (Askeri) convey
- beraberliğe taşımak
- (Spor) make the score even
- taşıma
- porting
- yukarı taşımak
- move up
- yük taşımak
- to carry loads
- ... anlamı taşımak
- have the meaning for
- Taşıma
- migration
- anlam taşımak
- bear meaning
- anlam taşımak
- carry meaning
- anlam taşımak
- carry a meaning
- araba ile taşımak
- cart
- ateşli silah taşımak
- (Hukuk) carrying firearms
- aynı anlamı taşımak
- have the same meaning
- aynı anlamı taşımak
- bear the same meaning
- aynı anlamı taşımak
- carry the same meaning
- boru ile taşımak
- pipe
- demiryolu ile taşımak
- railroad
- denize su taşımak
- carry coal to newcastle
- feribotla taşımak
- ferry
- fikir taşımak
- have an opinion
- gizli din taşımak
- 1. to hold a religious belief secretly. 2. to have secret convictions
- haber taşımak
- carry a message
- havadan taşımak
- to airlift
- hayati önem taşımak
- be of the essence
- hayati önem taşımak
- be of vital importance
- hayati önem taşımak
- be all important
- hayati önem taşımak
- be crucial
- hayati önem taşımak
- be essential
- hayati önem taşımak
- be all-important
- imza taşımak
- bear signature
- izini taşımak
- bear the stamp of
- işaretini taşımak
- bear the stamp of
- kalburla su taşımak
- plough the sand
- kalburla su taşımak
- plough the sands
- kalburla su taşımak
- to be engaged in a hopeless task
- kamyonla taşımak
- truck
- kanalla su taşımak
- flume
- kargo taşımak
- carry cargo
- konteynır ile taşımak
- containerize
- konteynır ile taşımak
- containerise
- kovayla taşımak
- bucket
- kızakla taşımak
- sledge
- laf taşımak
- to be a talebearer
- laf taşımak
- to retail gossip
- lakırdı taşımak
- to retail gossip
- lâf taşımak
- bandy about
- omuzlarda taşımak
- to chair
- omuzunda taşımak
- 1. to carry (someone, something) on one's shoulders. 2. to honor, hold (someone) in high esteem
- otobüsle taşımak
- bus
- potansiyel taşımak
- have a potential
- risk taşımak
- be risky
- risk taşımak
- have risk
- sal ile taşımak
- raft
- sandâlyesiyle beraber omuzlarda taşımak
- chair smb. off
- silah taşımak
- (Askeri,Kanun) carry arms
- silah taşımak
- carry gun
- silah taşımak
- carry a gun
- silâh taşımak
- bear arms
- sirk kamyonuyla taşımak
- gillying
- sırtında taşımak
- hump
- taşı
- carried
She carried that habit to her grave.
- O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
What is learned in the cradle is carried to the tomb.
- Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.
- taşı
- ferry
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
- taşıma
- carriage, transport, transmission, conduction, haulage
- taşıma
- carriage
- taşıma
- transfer
- taşıma
- haul
- taşıma
- {i} handling
Handling dynamite can be dangerous.
- Dinamit taşıma tehlikeli olabilir.
How much is the handling charge?
- Taşıma ücreti ne kadar.
- tehlike taşımak
- be hazardous
- tramvayla taşımak
- tram
- uçakla taşımak
- to airlift
- uçakla taşımak
- airlift
- yanınızda taşımak için çok fazla şey almışsınız
- You have too much carry on baggage
- yeterli vasıfları taşımak
- be qualified to do smth
- yuvarlayarak taşımak
- trundle
- öncelik taşımak
- have priority
- önem taşımak
- to carry weight
- önem taşımak
- (Konuşma Dili) have a place in
- özellik taşımak
- have the characteristics of