tamamlık

listen to the pronunciation of tamamlık
Turkish - English
{i} integrity
completeness
tamam
okay

It's okay to look, but it's rude to stare. - Görünmek için tamam ama bakmak için kaba.

Okay, Tom, you can open your eyes now! - Tamam, Tom şimdi gözlerini açabilirsin!

tamam
alright

Alright, mom, I get it! - Tamam, anne, bunu anlıyorum!

If you need anything, you can call, alright? - Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?

tamam
all right

I am quite all right now. - Ben şimdi tamamen iyiyim.

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

tamam
{ü} yeah

Oh yeah, I totally agree. - Oh evet, ben tamamen katılıyorum.

Yeah, show us your t... ranslations... - Tamam, bize çevirilerini göster.

tamam
yes

Yes, you're quite right. - Evet, sen tamamen haklısın.

Yesterday, we finished constructing the new stage. - Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.

tamam
ready

I'm all packed and ready to go. - Tamamen toparlandım ve gitmeye hazırım.

We're not totally ready yet. - Biz henüz tamamen hazır değiliz.

tamam
{s} finished

Have you finished the papers? - Belgeleri tamamladın mı?

I haven't quite finished eating. - Ben yemeği tamamen bitirmedim.

tamam
allright
tamam
ok!

Write me sometime, OK? - Bir ara bana yaz tamam mı?

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

tamam
(Argo) okey-dokey
tamam
the whole

Tom remained wide awake the whole night. - Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.

On the whole I agree with you. - Sana tamamen katılıyorum.

tamam
(Bilgisayar) finish

Have you finished the papers? - Belgeleri tamamladın mı?

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

tamam
over

I wish this was all over. - Keşke bu tamamen bitse.

He was covered all over with paint. - O tamamen boyayla kaplanmıştı.

tamam
right

If Bob had taken my advice, everything would be all right now. - Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.

Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back. - Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

tamam
intact
tamam
done!

All my homework is done. - Bütün ödevlerim tamam.

Wait a minute, my laundry is done, I'll go hang out the washing. - Bir dakika bekle, benim çamaşır tamam, çamaşırı asmaya gideceğim.

tamam
very well then
tamam
(Konuşma Dili) deal

OK, we've got a deal. - Tamam, bir anlaşmamız var.

tamam
exact

You and Tom are exactly the same. - Sen ve Tom tamamen aynısınız.

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

tamam
ok, ok
tamam
roger that
tamam
to a tee
tamam
(Argo) good-oh
tamam
(deyim) it's all right

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

It's all right, Tom. Everything's all right now. - Tamam Tom. Şu anda her şey yolunda.

tamam
well

I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say. - Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.

Tom is well aware of the problem. - Tom sorunun tamamen farkındadır.

tamam
well and good
tamam
full

I was fully alive to the danger. - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

tamam
(Bilgisayar) fixed
tamam
correct

This watch keeps correct time. - Bu saat tamamen doğrudur.

She has finished correcting the exercises. - Alıştırmaları düzeltmeyi tamamladı.

tamam
okey
tamam
agreed
tamam
OK
tamam
complete

He was completely absorbed in his work. - Tamamen işine dalmıştı.

He will think he has been completely forgotten. - Tamamen unutulduğunu düşünecek.

tamam
gross
tamam
is up
tamam
complete, not lacking in any part
tamam
O.K

I'll hide and you find me. O.K.? - Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?

tamam
mature
tamam
fully; for all of, for a whole: Tamam on gün sürdü. It went on all of ten days
tamam
precisely
tamam
that's all right
tamam
O.K.!/All right!/Very well!
tamam
rightoh
tamam
all (of the), the whole (of the): Binanın tamamı yandı. The whole building burned down
tamam
exactly

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him. - Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.

tamam
righto
tamam
roger
tamam
correct, free of mistakes: Hesaplarınız tamam. Your arithmetic is correct
tamam
it's a deal
tamam
complete, ready; finished, over; correct, right; the whole; All right!, Okay!, OK!, Done!
tamam
according to Hoyle
tamam
ready; complete; finished
tamam
used to express displeasure sarcastically: Tamam, bir bu eksikti! Great! This is all I need!
tamam
time is up
tamam
eact
tamam
{s} done

He has done the work completely. - O, işi tamamen yaptı.

Was nothing done about that? - Onun hakkında hiçbir şey tamam değil miydi?

Turkish - Turkish

Definition of tamamlık in Turkish Turkish dictionary

TAMAM
(Osmanlı Dönemi) Ne eksik ne fazla
TAMAM
(Osmanlı Dönemi) Tam, eksiksiz, noksansız
TAMAM
(Osmanlı Dönemi) Münasib, uygun
TAMAM
(Osmanlı Dönemi) Bitme, bitirme, son, nihayet
tamam
Yanlış ve yalan olmayan, doğru
tamam
Taşıtların yola koyulabileceğini anlatır
tamam
Evet, peki, olur!
tamam
Beğenilmeyen bir iş veya öneri karşısında söylenir
tamam
Bütün, tüm
tamam
Tamamlanmış, bitmiş
tamam
Eksiksiz
tamam
Tamamlanmış, bitmiş: "Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam."- C. S. Tarancı