O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
- He is a good boy, and he is strong.
Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- Turkey was stronger than Greece.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
- Exercise makes your body strong.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Rüzgar hâlâ sert esiyor.
- The wind still blows strongly.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Daha sıkı çalışmanı kuvvetle öneririm.
- I strongly suggest that you study harder.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
- The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Neden kahveyi koyu seviyorsun?
- Why do you like coffee strong?
Bu kahve benim için çok koyu.
- This coffee is too strong for me.
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... gravity, the electromagnetic force, the two strong forces, can be viewed as music. Music ...
... strong and fragile, right? ...