We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
We sat talking about the remote past.
- Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
An apple a day keeps the doctor away.
- Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
His work was acceptable, but far from excellent.
- Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Keep your hands off my bicycle.
- Ellerini bisikletimden uzak tut.
Other people are always off the point.
- Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
Christmas isn't far off now.
- Noel artık uzak değil.
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
- Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
Tom and Mary are growing further and further apart.
- Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south.
- Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.
We need to keep bacteria out of food.
- Gıdaları bakterilerden uzak tutmalıyız.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal
It's very unlikely Tom knows how to play mahjong.
- Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.
Our city is free from air pollution.
- Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
Emergency exits must be kept free of blockages for public safety.
- Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away.
- Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
She heard a dog barking in the distance.
- O, uzakta bir köpek havlaması duydu.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
He returned back home after being away for ten months.
- On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.
He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
The injured were removed from the scene.
- Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.