uzakta

listen to the pronunciation of uzakta
Turkish - English
distant

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

away

She can't be away on holiday. - O uzakta tatilde olamaz.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

aloof
far away

I saw a light far away. - Ben uzakta bir ışık gördüm.

We saw a light far away. - Biz uzakta bir ışık gördük.

out

Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there. - Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya.

Grandma figured out how to operate the remote control, but forgot the next day. - Büyükanne uzaktan kumandanın nasıl kullanılacağını öğrendi ama ertesi gün unuttu.

clear

On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance. - Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.

On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather. - Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.

afar

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

off

Tom's office is three miles from where he lives. - Tom'un ofisi yaşadığı yerden üç mil uzakta.

Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office. - Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.

far

Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived. - Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.

Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston. - Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.

at a distance

He sat at a distance from me. - O benden uzakta oturdu.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

far, far afield, afar, away, distant, apart
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

insofar
in the distance

Tom heard the temple bell in the distance. - Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

afield
(Bilgisayar) remote

Tom grabbed the remote control from Mary and changed channels. - Tom Mary'den uzaktan kumandayı aldı ve kanalları değiştirdi.

Tom picked up the remote. - Tom uzaktan kumandayı aldı.

apart

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

For many books, the covers are too far apart. - Birçok kitap için, kapaklar çok uzaktadır.

way

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

He lives a long way away. - O çok uzakta yaşıyor.

off afar
in distance

Education in distance.

uzak
distant

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

uzak
remote

She was born in a remote village in Nepal. - O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.

We sat talking about the remote past. - Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.

uzak
(İnşaat) away

An apple a day keeps the doctor away. - Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.

The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh. - Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.

uzak
far

His work was acceptable, but far from excellent. - Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

uzakta olmak
far as
uzakta demirlemek
lie off
uzakta tutmak
distance
uzak
{s} off

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

Keep your hands off my bicycle. - Ellerini bisikletimden uzak tut.

uzak
far away

I saw a light far away. - Ben uzakta bir ışık gördüm.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

uzak
outlying
uzak
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

epeyce uzakta
a good distance off
evden uzakta
away from home
evden uzakta
far from home
uzak
far-off
uzak
apart

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south. - Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.

uzak
improbable
uzak
out

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

uzak
unlikely

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

uzak
free

Emergency exits must be kept free of blockages for public safety. - Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.

Your composition is free from all grammatical mistakes. - Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
çok uzakta
far away

Tom is too far away to hear us. - Tom bizi duyamayacak kadar çok uzakta.

We heard a shot not far away. - Çok uzakta olmayan bir silah sesi duyduk.

biraz uzakta
a little way off
birbirinden uzakta
wide apart
daha uzakta
farther
denizden uzakta
inland
en uzakta
farthest
epey uzakta
a good distance off
kıyıdan uzakta
offshore
teknesi görünmeyecek kadar uzakta
hull down
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

Seen at a distance, the rock looked like a human face. - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

She caught sight of a rowing boat in the distance. - O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.

uzak
out of the way

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

Give me back the TV remote. - TV uzaktan kumandasını bana geri ver.

Tom got back in his car and drove away. - Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

Turkish - Turkish

Definition of uzakta in Turkish Turkish dictionary

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd