verîş

listen to the pronunciation of verîş
Turkish - English

Definition of verîş in Turkish English dictionary

ver
give

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

soluk veriş
(Denizbilim) expiration
ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
veriş
delivery
ver
{f} given

We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. - Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

ver
gave

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

ver
{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

ver
bring forth
ver
granted

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

alış veriş
(Hukuk) traffic
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
veriş
bestowal
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Yürümek ve seğirtmek istediği hâlde sahibi engel olan davar
veriş
Alışveriş
veriş
bakınız: alışveriş
veriş
Vermek işi veya biçimi
veriş
Verme işi veya biçimi: "O sıcaklığı ve nefes alıp verişi ile evin hayatına ahenk veren bir varlıktır."- S. F. Abasıyanık
VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
English - Turkish

Definition of verîş in English Turkish dictionary

ver
(Bilgisayar) sürüm

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.