Dan went to Linda's house to confront her.
- Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.
Dan went to Linda's house to confront her.
- Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
- Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
The truth is in front of her face.
- Gerçek onun yüzünün önünde.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
- Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
His facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
- On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
- Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin?
- Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
- Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
He swam across the river.
- O, nehir boyunca yüzdü.
Ann swam across the river.
- Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
I don't know how to swim.
- Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.
Tom has never swum in our pool.
- Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
- Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
She found confrontations very upsetting.
- O, yüzleştirmeleri çok üzücü buldu.
I don't like confrontation.
- Yüzleştirmeyi sevmiyorum.
They stood face to face.
- Onlar yüz yüze durdu.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The boat was broken by the floating ice.
- Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day.
- Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
- Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.