The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
- Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
The middle aged man was charged with assault.
- Orta yaşlı adam tecavüz ile suçlandı.
Layla and Sami have both aged up.
- Leyla ve Sami'nin ikisi de yaşlıdırlar.
Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
- Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
Tickets are $5 for adults, and $2 for senior citizens and children.
- Biletler yetişkinler için 5 dolar ve yaşlılarla çocuklar için 2 dolardır.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
The old man was hard of hearing.
- Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
The old man lives alone.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
This letter is to the old woman.
- Bu mektup yaşlı bayanadır.
I watched the old woman cross the street.
- Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
You must be polite to your elders.
- Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
This grass is too wet to sit on.
- Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
- Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
She is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
Fish such as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
He is the eldest in his class.
- O sınıfında en yaşlıdır.
The eldest of the three boys is Tom.
- Üç çocuktan en yaşlısı Tom'dur.
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
You must be polite to your elders.
- Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
Young people should respect their elders.
- Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.