I think there's a mistake in my bill.
- Faturamda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
I'm afraid you have dialed a wrong number.
- Korkarım yanlış bir numara çevirdiniz.
She told me how it was wrong to steal.
- O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
This is not an error.
- Bu bir yanlış değildir.
When I tried to log in yesterday, I got the error message: Incorrect password.
- Dün oturum açmaya çalıştığımda bir hata mesajı aldım: Yanlış Şifre.
Cross out the incorrect words.
- Yanlış kelimeleri çiziniz.
He answered incorrectly.
- O yanlış cevap verdi.
The contestant made two false starts.
- Yarışmacı, iki yanlış start yaptı.
What he says is false.
- Onun söylediği yanlıştır.
I took his umbrella by mistake.
- Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.
Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.
The data is often inaccurate.
- Bilgi çoğunlukla yanlıştır.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
It's my fault. You haven't done anything wrong.
- O benim hatam. Yanlış bir şey yapmadın.
Tom said that he did nothing wrong and that it wasn't his fault.
- Tom yanlış bir şey yapmadığını ve bunun onun hatası olmadığını söyledi.
I think I mistakenly sent that email to Tom.
- Sanırım o email'i yanlışlıkla Tom'a gönderdim.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
Having been wrongly addressed, the letter never reached him.
- Adresi yanlış belirtilen mektup, ona hiçbir zaman ulaşmadı.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
I yelled at him by mistake and I felt really bad.
- Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.