yasaklanmış

listen to the pronunciation of yasaklanmış
Turkish - English
barred
forbidden

From this moment on it is forbidden to cry. - Şu andan itibaren ağlamak yasaklanmıştır.

Hunting is forbidden now. - Avcılık artık yasaklanmıştır.

(Hukuk) prohibited

Smoking is prohibited on the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

Hunting is prohibited in this area. - Avlanmak bu alanda yasaklanmıştır.

inhibited
under a ban
proscribed
banned

Cockfighting is banned in many countries. - Horoz dövüşü birçok ülkede yasaklanmıştır.

Smoking is banned in restaurants in California. - Kaiforniyadaki restoranlarda sigara içmek yasaklanmıştır.

to be barred from
yasaklanmış şey
taboo
yasakla
{f} ban

You are banned from entering this place. - Bu yere giriş yasaklandı.

Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars. - Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.

yasakla
(Bilgisayar) also ban
yasakla
foreclose
yasakla
forbid

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

The more things are forbidden, the more popular they become. - Bir şey yasaklandıkça daha popüler olur.

yasakla
forbade

My father forbade me from having a pet cat. - Babam evcil kedi sahibi olmamı yasakladı.

The doctor forbade me to take part in the marathon. - Doktor maratona katılmamı yasakladı.

yasakla
forbid to be
yasakla
{f} inhibited
yasakla
{f} forbidding

There is a very strict rule forbidding smoking in bed. - Yatakta sigara içmeyi yasaklayan çok sıkı bir kural var.

yasakla
interdict
yasakla
{f} prohibited

Weapons export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

My parents prohibited me from seeing Tom again. - Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar.

yasakla
forbid to
yasakla
{f} proscribed
yasakla
{f} forbidden

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness. - Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır.

yasakla
proscribe
yasakla
prohibit

My parents prohibited me from seeing Tom again. - Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar.

Arms export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

yasakla
{f} outlaw

The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it. - Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.

The local government outlawed the production of alcoholic beverages. - Yerel yönetim alkollü içkilerin üretimini yasakladı.

yasakla
forbad
yasakla
banned

Hunting is banned in national parks. - Avcılık milli parklarda yasaklanmıştır.

Smoking is banned in the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

yasakla
banning

Book banning is an authoritarian act. - Kitap yasaklama otoriter bir eylemdir.

Banning smoking in restaurants is very popular, even with smokers! - Restoranlarda sigara içmeyi yasaklamak çok popüler, hatta sigara içenler ile!

yasakla
forbidto