Space research is necessary for the propagation and continuation of the human species.
- Uzay araştırması insan türünün yayılması ve devamı için gereklidir.
Life isn't tied with a bow, but it's still a gift.
- Hayat bir yayla bağlı değildir ama o hâlâ bir hediyedir.
The Indians fought with bows and arrows.
- Kızılderililer yaylarla ve oklarla savaştılar.
A violin is a stringed instrument.
- Keman, yaylı bir enstrümandır.
Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet.
- Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.
The fire, which has been raging for over a week in eastern California, continues to expand.
- Bir haftadır kırıp geçiren Doğu Kaliforniya'daki yangın, yayılmaya devam ediyor.
The rain kept the fire from spreading.
- Yağmur yangının yayılmasını engelledi.
She tried to prevent the rumor from spreading.
- O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.
The battle checked the empire's expansionist tendencies.
- Savaş imparatorluğun yayılmacı eğilimlerini kontrol etti.
The empire fell as a result of the expansionist tendencies of its neighbors.
- İmparatorluk komşularının yayılmacı eğilimlerin bir sonucu olarak düştü.
Super Mario Bros. was released thirty years ago.
- Süper Mario Kardeşler otuz sene önce yayınlanmıştı.
Why was this news released?
- Bu haber neden yayımlandı?
Tom was guilty of spreading lies about Mary.
- Tom Mary hakkında yalanları yaymakla suçluydu.
The rain kept the fire from spreading.
- Yağmur yangının yayılmasını engelledi.
That organization disseminates a lot of information, none of which can be trusted.
- O örgüt hiçbiri güvenilir olamayacak kadar çok bilgiyi yaymaktadır.
The fire spread and licked the neighboring house.
- Yangın yayıldı ve komşu evi yaladı.
A dreary landscape spread out for miles in all directions.
- Kasvetli bir manzara, her yöne millerce yayıldı.
The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
- Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
Flesh does not emit light... or does it?
- Ten ışık yaymaz... ya da yayar mı?
Planets don't emit light by themselves.
- Gezegenler kendiliğinden ışık yaymazlar.
The rain kept the fire from spreading.
- Yağmur yangının yayılmasını engelledi.
She tried to prevent the rumor from spreading.
- O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.
Yay! I have finally finished my work!.