He often lets me use his typewriter.
- Çoğunlukla daktilosunu kullanmama izin verir.
She always lets her children do what they want to.
- O, her zaman çocuklarına istediklerini yapmalarına izin verir.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
This ticket allows you to stop over at any station.
- Bu bilet, herhangi bir istasyonda durmanıza izin verir.
My father won't allow me to keep a dog.
- Babam benim köpek bakmama izin vermez.
Allow me to introduce Mayuko to you.
- Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
I can't let him alone.
- Ben ona tek başına izin veremem.
Mary does not let her sister borrow her clothes.
- Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.