Sorry, my bad!.
Do you think it is a bad idea to confront him directly?.
Divorce is usually a bad experience for everybody involved.
Murder is a wicked crime.
- Cinayet kötü bir suçtur.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin köküdür.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
- Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Gambling isn't one of Tom's vices.
- Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
You look awful. What happened?
- Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
I made a bad mistake on the test.
- Testte kötü bir hata yaptım.
Some people believe that black cats bring bad luck.
- Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
- Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom abuses his authority, so no one likes him.
- Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.