Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.