She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
I'm accustomed to getting up early.
- Erken kalkmaya alışkınım.
He's accustomed to traveling.
- O, seyahat etmeye alışkındır.