You'll have to get off at the bank and take the A52.
- Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
I will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapacak birini almak zorunda kalacağım.
I think she would be happy to receive a new computer.
- Sanırım o yeni bir bilgisayar almaktan mutlu olur.
It is better to give than to receive.
- Vermek almaktan daha iyidir.
We offer you the chance to obtain training in mathematical sciences.
- Size matematiksel bilimlerde eğitim almak için bir şans sunuyoruz.
It is necessary to obtain the sanction of the authorities to enter this building.
- Bu binaya girmek için yetkililerin onayını almak gereklidir.
I would like to buy some aspirin.
- Aspirin almak istiyorum.
I want to buy a new bicycle.
- Yeni bir bisiklet almak istiyorum.
The bus stopped to pick up passengers.
- Otobüs yolcuları almak için durdu.
Tom reached down to pick up his suitcase.
- Tom bavulunu almak için uzandı.
Jim dropped his pen and bent to pick it up.
- Jim kalemini düşürdü ve onu almak için eğildi.
The bus stopped to pick up passengers.
- Otobüs yolcuları almak için durdu.
I opened the drawer to get a pencil.
- Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
Tom opened the drawer to get a calculator.
- Tom hesap makinesini almak için çekmeceyi açtı.
Tom wants to borrow your car.
- Tom arabanı ödünç almak istiyorum.
He went not to help his father but to borrow money from him.
- O, babasına yardımcı olmak için değil ama ondan ödünç para almak için gitti.
It is impossible to obtain the services of a tradesman in January in Australia. They are all on holiday.
- Avustralya'da ocak ayında esnaf hizmetini almak mümkün değildir. Onların hepsi tatildedirler.
They are saving their money for the purchase of a house.
- Bir evi satın almak için onlar paralarını tasarruf ediyorlar.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
We had to remove your spleen.
- Dalağını almak zorunda kaldık.
I would have to take precautionary steps to keep him out.
- Onu içeriye sokmamak için, ihtiyati tedbirler almak zorunda kaldım.
People from all the surrounding towns traveled to Mary's farm to buy her coleslaw.
- Tüm çevre kasabalardan insanlar lâhana salatası almak için Mary'nin çiftliğine gitti.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
I don't want to take up too much of your time.
- Zamanının çoğunu almak istemiyorum.
The bus stopped to take up passengers.
- Otobüs yolcuları almak için durdu.
I lost my watch, so I have to buy one.
- Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
We have been studying English for three years now.
- Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
I will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapacak birini almak zorunda kalacağım.
Do you want to take one?
- Birini almak ister misin?
I want to get that classic car no matter how expensive it is.
- Ne kadar pahalı olursa olsun, o klasik arabayı almak istiyorum.
I went for a walk to get some air.
- Ben biraz hava almak için yürüyüşe gittim.
I had to consider Tom's proposal.
- Tom'un önerisini dikkate almak zorunda kaldım.
One way to get money was to borrow it.
- Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
Whose bicycle did you want to borrow?
- Kimin bisikletini ödünç almak istedin?
I don't want to buy this kind of sofa.
- Bu tür bir kanepe satın almak istemiyorum.
My brother is rich enough to buy a car.
- Erkek kardeşim, bir araba satın almak için yeterince zengindir.
The father asked for revenge against the man who deflowered his daughter.
- Baba kızının kızlığını bozan adamdan intikam almak istedi.
Sami wanted revenge on Layla.
- Sami Layla'dan intikam almak istedi.
Teacher, what shall I do to inherit eternal life?
- Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras olarak almak için ne yapayım?
Tom struggled to breathe.
- Tom nefes almak için çabalıyordu.
It's healthy to breathe deeply.
- Derin nefes almak sağlıklıdır.
Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches.
- Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
I want to purchase property in Boston.
- Boston'da emlak satın almak istiyorum.
The couple wants to purchase a home.
- Çift, bir ev satın almak istiyor.
It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
- Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
Since she doesn't want to put on any more weight, she doesn't eat cake.
- O daha fazla kilo almak istemediği için kek yemez.
We have to take this problem into consideration.
- Bu sorunu göz önüne almak zorundayız.
It is very important to consider the cultural background of the family.
- Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
You'll have to handle it by yourself.
- Bunu tek başına ele almak zorunda kalacaksın.
I don't want to handle it.
- Onu ele almak istemiyorum.
The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
- Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
I wouldn't want to take the chance.
- Bunu göze almak istemem.
I have to take the chance.
- Göze almak zorundayım.
I would appreciate hearing from you soon.
- Yakında senden haber almaktan müteşekkür olacağım.
I look forward to hearing from you soon.
- Yakında sizden haber almak için sabırsızlanıyorum.
Tom had to put on weight for the role.
- Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
Tom had to put on weight for the role.
- Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
Their job is to dust the furniture.
- Onların işi mobilyanın tozunu almaktır.
They want to take part in the Olympic Games.
- Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.
The important thing is not to win the game, but to take part in it.
- Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
I don't want to be involved in this affair.
- Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.
One way to get money was to borrow it.
- Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
Whose bicycle did you want to borrow?
- Kimin bisikletini ödünç almak istedin?
Let's go grab a burger.
- Bir burger almaya gidelim.
Do you want to go grab some lunch?
- Biraz öğle yemeği almaya gitmek ister misin?
It is time to address this problem - Bu problemi ele alma zamanı geld.
Allı dağlar yücedir.