Tamam, pekala, Willie nihayet kabul etti.
- Well, OK, Willie finally agreed.
Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.
- After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain.
Tom sonunda hoşlandığı bir iş buldu.
- Tom eventually found a job that he liked.
Her zaman Tom ve Mary'nin sonunda evleneceklerini düşündüm.
- I always thought that Tom and Mary would eventually get married.
Polis en sonunda Tom'u yakaladı.
- The police eventually arrested Tom.
Fadıl en sonunda İslam'a geçti.
- Fadil eventually converted to Islam.
Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
- Tom and Mary were finally completely alone.
Ken, temmuz ayının sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ne gidiyor.
- Ken is going to the United States at the end of July.
Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
- There will be an economic crisis at the end of this year.
Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
- Tom eventually did everything we asked him to do.
Sekiz ay sonra, nihayet gene kızlarla çıkmaya başladı.
- After eight months, he eventually started dating girls again.
Nihayet serbest bırakıldım.
- I was eventually released.
Sonuçta biri Tom'a terbiyeli davranması gerektiğini söylemek zorunda kalacak.
- Eventually, someone is going to have to tell Tom that he needs to behave himself.
Sonuçta işler değişti.
- Things eventually changed.
The boy stood on end.
- Der Junge stand am Ende.
He always says, only kidding! at the end.
- Er sagt immer am Ende: „War nur ein Spaß.“
That is somewhat explained at the end.
- Das ist am Ende einigermaßen erklärt.