savaşma

listen to the pronunciation of savaşma
Турецкий язык - Английский Язык
fight
fray
combat
savaşmak
fight

Some were unwilling to fight. - Bazıları savaşmak için isteksiz.

They combined forces to fight the enemy. - Düşmanla savaşmak için güçlerini birleştirdiler.

savaş
warfare

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

Dan was in the special forces and they teach them psychological warfare there. - Dan özel kuvvetlerdeydi ve onlar orada onlara psikolojik savaş öğretiyorlar.

Savaş
(isim) War

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

Our son died during the war. - Oğlumuz savaşta öldü.

savaş
{i} battle

Many soldiers suffered terrible wounds in the battle. - Birçok asker savaşta kötü yaralardan acı çekti.

Battle's never proven peace. - Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.

savaşmak
{f} combat
savaş
{i} combat

He was sent into combat. - O, savaşa gönderildi.

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

savaşmak
{f} conflict
savaşmak
battle
savaş
fought

The Union soldiers fought fiercely. - Birlik askerleri şiddetle savaştı.

People fought over supplies. - İnsanlar malzemeler için savaştı.

savaşmak
war

If she wants a war, she's got a war. - Savaşmak istiyorsa bir savaşı var.

A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death. - Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.

savaşmak
make war

Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil. - Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.

savaşmak
fight a battle
savaşmak
{f} struggle
savaş
{i} campaign

Eisenhower had campaigned to end the war. - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.

savaş
strife
savaş
game

This game has you battle against hordes of evil stoats. - Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.

savaşmak
fight something
savaşmak
wage a battle
savaşmak
fight against

You have to fight against this other woman. - Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.

Everybody must unite to fight against AIDS. - Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.

savaşmak
striving
savaşmak
wage a fight
savaşmak
wage war with
savaşmak
wage war on
savaşmak
wage war
savaşmak
wage a war
savaş
action

Tom began to experience remorse for his actions during the war. - Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.

The army was involved in a number of brilliant actions during the battle. - Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.

savaş
struggle

That fight seemed like a life-or-death struggle. - Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.

Tom and Mary struggled to make ends meet. - Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.

savaş
fight

Americans simply had no desire to fight. - Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.

Farragut captured New Orleans without a fight. - Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.

savaş
wage war
savaş
{i} crusade
savaş
hostilities
savaş
conflict

The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes. - Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.

The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union. - Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.

savaşmak
join battle
savaş
the battle
savaşmak
campaign
savaşmak
battle for
savaş
fray
savaş
struggle, fight, striving
savaş
fighting

He died fighting in the Vietnam War. - Vietnam savaşında savaşırken öldü.

We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. - Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.

savaş
war; battle; fight, struggle, combat; martial
savaş
wartime

The wartime Congress had no money. - Savaş Kongresi'nin hiç parası yoktu.

After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man. - Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.

savaşmak
to fight, battle, wage war
savaşmak
contend
savaşmak
strive against
savaşmak
wage war against
savaşmak
strive with
savaşmak
(karşı) battle against
savaşmak
to fight, to battle, to war; to fight (against) sth, to battle, to combat
savaşmak
to fight (against) (someone, something)
savaşmak
(için) battle for
savaşmak
wage war on smb
Турецкий язык - Турецкий язык
Savaşmak işi, muharebe
(Osmanlı Dönemi) MÜKÂFAHA
savaş
Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele
savaş
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, muharebe, harp
savaş
Hayvanların birbirleriyle yaptığı mücadele
savaş
Uğraşma, kavga, mücadele
Savaş
harp
Savaş
kıtal
Savaş
kavga
Savaşmak
cenkleşmek
Savaşmak
(Osmanlı Dönemi) TEZEMMÜR
Savaşmak
uğraşmak
savaş
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silâhlı mücadele, harp
savaşmak
Uğraşmak, mücadele etmek: "Azmi'yi bizimle beraber gelmeğe pek güçlükle razı edebilmişizdir
savaşmak
Hatta bir kere de gazinonun kapısında bizden kaçmağa savaşmıştır."- R. N. Güntekin
savaşmak
Ordu ölçüsünde iki silahlı kuvvet karşı karşıya gelip çarpışmak, muharebe etmek
savaşmak
Uğraşmak, mücadele etmek