Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Sadece küçücük bir hata yaptık.
- We made just one tiny little mistake.
Bu küçücük köyde elli aile yaşıyor.
- Fifty families live in this tiny village.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
Sadece küçük bir sorun var.
- There's just one tiny problem.
O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- She got me a tiny toy.
O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
Çok küçük gelirimle yaşamak zorundayım.
- I have to live on my very small income.
Uzaydan, dünya çok küçük görünür.
- From space, the world looks very small.
That was the smallest house I've ever seen.
... tiny exceptions 12 percent of people with perfect pitch ...
... tiny, tiny, tiny little pipe that's super slow. ...