Do you have a cheaper room?
- Daha ucuz bir odanız var mı?
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Tom bought a bunch of inexpensive cameras to give to children who lived in his neighborhood.
- Tom onun mahallesinde yaşayan çocuklara vermek için bir sürü ucuz kameralar aldı.
Tom and Mary furnished their house with inexpensive furniture.
- Tom ve Mary ucuz mobilya ile evlerini döşediler.
Do you have anything cheaper?
- Daha ucuz bir şeyin var mı?
Do you have a cheaper room?
- Daha ucuz bir odanız var mı?
There's a fine line between being frugal and being cheap.
- Tutumlu olmakla ucuz olmak arasında ince bir çizgi vardır.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
I bought this bicycle dirt-cheap.
- Bu bisikleti çok ucuza aldım.
We get nothing so cheaply as we want.
- Hiçbir şeyi istediğimiz kadar ucuza almayız.
They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home.
- Bu malları yurt dışından ucuza alıyorlar ve daha sonra yurtta satmak için zam yapıyorlar.
Beer is taxed according to its malt content, so low-malt beer is cheaper.
- Bira malt içeriğine göre vergilendirilir, bu yüzden düşük maltlı bira daha ucuzdur.
This is the cheapest store in town.
- Bu, şehirde en ucuz mağazadır.
Many of our clothes are made in Bangladesh because it's the cheapest place to manufacture them.
- Onları üretmek için en ucuz yer olduğundan dolayı elbiselerimizin çoğu Bengladeş'te yapılırlar.
Her clothes were made of very cheap material.
- Onun elbiseleri çok ucuz malzemeden yapılmıştır.
Motorcycles are very cheap.
- Motorsikletler çok ucuz.