yasaklanmış

listen to the pronunciation of yasaklanmış
Турецкий язык - Английский Язык
barred
forbidden

Hunting is forbidden now. - Avcılık artık yasaklanmıştır.

From this moment on it is forbidden to cry. - Şu andan itibaren ağlamak yasaklanmıştır.

(Hukuk) prohibited

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

Smoking is prohibited on the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

inhibited
under a ban
proscribed
banned

Cockfighting is banned in many countries. - Horoz dövüşü birçok ülkede yasaklanmıştır.

Smoking is banned in the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

to be barred from
yasaklanmış şey
taboo
yasakla
{f} ban

The sale of cigarettes should be banned. - Sigara satışı yasaklanmalıdır.

The treaty did not ban nuclear tests under the ground. - Antlaşma toprak altındaki nükleer denemeleri yasaklamadı.

yasakla
(Bilgisayar) also ban
yasakla
foreclose
yasakla
forbid

The more things are forbidden, the more popular they become. - Bir şey yasaklandıkça daha popüler olur.

His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards. - Eski karısı, adamın kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme emri çıkarttı.

yasakla
forbade

The doctor forbade me to take part in the marathon. - Doktor maratona katılmamı yasakladı.

My father forbade me from having a pet cat. - Babam evcil kedi sahibi olmamı yasakladı.

yasakla
forbid to be
yasakla
{f} inhibited
yasakla
{f} forbidding

There is a very strict rule forbidding smoking in bed. - Yatakta sigara içmeyi yasaklayan çok sıkı bir kural var.

yasakla
interdict
yasakla
{f} prohibited

My parents prohibited me from seeing Tom again. - Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar.

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

yasakla
forbid to
yasakla
{f} proscribed
yasakla
{f} forbidden

The more things are forbidden, the more popular they become. - Bir şey yasaklandıkça daha popüler olur.

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

yasakla
proscribe
yasakla
prohibit

Weapons export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

Every religion prohibits murder. - Her din cinayeti yasaklar.

yasakla
{f} outlaw

The local government outlawed the production of alcoholic beverages. - Yerel yönetim alkollü içkilerin üretimini yasakladı.

The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it. - Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.

yasakla
forbad
yasakla
banned

Hunting is banned in national parks. - Avcılık milli parklarda yasaklanmıştır.

Smoking is banned in the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

yasakla
banning

The European Union is considering banning plastic bags. - Avrupa birliği plastik torbaları yasaklamayı düşünüyor.

Book banning is an authoritarian act. - Kitap yasaklama otoriter bir eylemdir.

yasakla
forbidto