I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
Once upon a time, there was a bad king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Musical talent can be developed if it's properly trained.
- Düzgün bir şekilde eğitilirse müzikal yetenek geliştirilebilir.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
- Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
Are you unable to see properly?
- Uygun bir şekilde göremiyor musun?
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
For a while she did nothing but stare at me.
- Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
Tom certainly works as hard as anyone else on his team.
- Tom kesinlikle takımındaki herhangi biri kadar çok çalışıyor.
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
Can I eat this mushroom? You can eat anything one time.
- Bu mantarı yiyebilir miyim? Bir şeyi bir kez yiyebilirsin.
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
A magnet can pick up and hold many nails at a time.
- Bir mıknatıs bir seferde çok sayıda çiviyi toplayabilir ve tutabilir.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Dan was severely beaten by prison guards.
- Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.
The storm severely damaged the crops.
- Fırtına ürünlere ciddi bir şekilde zarar verdi.
He seldom, if ever, reads a book.
- Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
We have many members.
- Bir hayli üyemiz var.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
Every now and then, we eat out.
- Arada bir dışarıda yeriz.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
We go to the theater once every two weeks.
- Biz her iki haftada bir kez tiyatroya gideriz.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
- Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.