şanslı

listen to the pronunciation of şanslı
Турецкий язык - Английский Язык
lucky

Allan was lucky and passed the tax accountant examination. - Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.

I count myself lucky in having good health. - İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum.

fortunate

You were fortunate to be here. - Burada olduğumuz için şanslıydık.

He was so fortunate as to escape death. - O, ölümden döndüğü için çok şanslı.

lucky, fortunate, jammy; lucky devil, lucky dog, jammy so-and-so
well off
prosperous
jammy
lucky, fortunate
providential
auspicious
happy
dexter
lucky devil
lucky dog
well

Well, Tom, today is your lucky day. - Peki Tom, bugün senin şanslı günün.

have the luck
luke
fluky
şans
luck

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

Luckily, I was able to get the tickets yesterday. - Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

şans
fortune

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work. - Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

şans
chance

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

şanslı olmak
be lucky
şanslı adam
darling of fortune
şanslı herif
lucky dog
şanslı olmak
be fortunate
şanslı olmak
to be in luck
şanslı olmak
score
şanslı tip
jammy fellow
şanslı çocuk
lucky child
şans
hap

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
{i} show
şans
good fortune

Most people judge men only by their success or their good fortune. - Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.

She had the good fortune to get into the school she wanted to. - Şanslıydı ki istediği okula girdi.

şans
shot

Please give me one more shot. - Lütfen bana bir şans daha verin.

Give me another shot. - Bana bir şans daha ver.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

This could be my big break. - Bu benim büyük şansım olabilir.

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
birinden daha şanslı olmak
(deyim) have the edge over
kendini şanslı saymak
congratulate oneself
yeterince şanslı
lucky enough
şans
fluky
şans
hit

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

şans
Good luck!

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

şans
opportunity

Sami went to Canada, looking for opportunity. - Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
haphazard
Турецкий язык - Турецкий язык
Talihi olan, talihli
Talihi olan, talihli: "Şanslı günlerinin dışında onu yenene pek rastlanmamıştır."- T. Buğra
şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay