a way of acting or behaving

listen to the pronunciation of a way of acting or behaving
Английский Язык - Турецкий язык
oyunculuk ya da davranan bir yolu
manner
tavır ve hareket
manner
{i} usul
manner
biçim

Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi. - Phone robbery thwarted in unusual manner.

Kim çok çekici bir biçimde giyinmiş. - Kim is dressed in a very attractive manner.

manner
davranış

Dennis'in kaba davranışları yoktur. - Dennis doesn't have rough manners.

Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir. - His manners are not those of a gentleman.

manner
tarz

Onun hareket tarzını sevmiyorum. - I don't like her manner.

Çocuklarını yetiştirme tarzları oldukça farklı. - Their manner of bringing up their children is extremely unusual.

manner
{i} tavır

Onun partideki tavırlarından memnun değilim. - I am dissatisfied with his manners at the party.

Onun tavırları bir beyefendinin tavırları değil. - His manners aren't those of a gentleman.

manner
terbiye

İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik. - It's bad manners to point at people.

Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir. - It's bad manners to speak with your mouth full.

manner
her zamanki konuşma ve hareket şekli
manner
all manner of her seşit
manner
asl
manner
her halde
manner
{i} ton
manner
{i} hareket tarzı

Onun hareket tarzını sevmiyorum. - I don't like her manner.

manner
{i} çoğ. örf, töre
manner
{i} eda
manner
görgü

Onun görgü yokluğu yüzünden dehşete düştüm. - I was appalled by her lack of good manners.

Bu kitap Amerika'nın görgü ve gelenekleri üzerinedir. - This book is on the manners and customs of America.

manner
(isim) davranış, tutum, tavır, hareket tarzı, ton, tarz, eda
manner
{i} çeşit
Английский Язык - Английский Язык
manner
a way of acting or behaving

    Расстановка переносов

    a way of act·ing or behaving

    Турецкое произношение

    ı wey ıv äktîng ır bîheyvîng

    Произношение

    /ə ˈwā əv ˈaktəɴɢ ər bəˈhāvəɴɢ/ /ə ˈweɪ əv ˈæktɪŋ ɜr bɪˈheɪvɪŋ/
Избранное