Tom can write almost like a native speaker, but his pronunciation is terrible. - Tom neredeyse bir yerli gibi yazabilir fakat onun telaffuzu berbattır.

I feel terrible today. - Ben bugün berbat hissediyorum.

That singer has an awful voice. - O şarkıcının berbat bir sesi var.

The sound of an awful scream made him shudder. - Berbat bir çığlık sesi onu ürpertti.

I've made a horrible mistake. - Berbat bir hata yaptım.

I had a horrible dream last night. - Dün gece berbat bir rüya gördüm.

What happened to you? You look miserable. - Sana ne oldu? Berbat görünüyorsun.

Tom is sitting on a park bench, looking miserable. - Tom parktaki bankta oturuyor, berbat görünüyor.

He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough. - O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.

The badly burnt pilot was still in the cockpit. - Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.

I'm suffering from a bad headache. - Berbat bir baş ağrısı çekiyorum.

I had a bad headache yesterday. That was why I was absent. - Dün berbat bir baş ağrım vardı. Bulunmama nedenim oydu.

Tom speaks excellent Russian, but his German is abysmal. - Tom mükemmel Rus konuşur ama onun Almancası berbattır.

This morning the weather is dreadful. - Bu sabah hava berbat.

I'm sorry for my terrible French. I'm still a beginner. - Berbat Fransızcam için özür dilerim. Ben hala başlangıç düzeyindeyim.

Stop listening to this crappy music. - Bu berbat müziği dinlemeyi kes.

It was a crappy time in my life. - Hayatımdaki berbat bir dönemdi.

Tom had a hideous hangover. - Tom'un berbat bir baş ağrısı vardı.

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

It's rainy and icky here in Boston. - Burada Boston'da hava yağmurlu ve berbat.

That was a lousy trick. - O berbat bir hileydi.

I'm a lousy fisherman. - Ben berbat bir balıkçıyım.

The odor in that room was vile. - O odadaki koku berbattı.

This morning the weather is dreadful. - Bu sabah hava berbat.

I was totally bummed. - Ben bütünüyle berbattım.

Tom had a rotten summer. - Tom berbat bir yaz geçirdi.

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion. - O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.