Good day, how are you?
- İyi günler, nasılsın?
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
That textbook is out of date.
- O ders kitabı güncel değil.
Your opinion seems to be out of date.
- Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor
Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
- Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
- Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
There is nothing like a glass of beer after a whole day's work.
- Bir tam günlük çalışmadan sonra bir bardak bira gibi bir şey yoktur.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
Sunlight brightens the room.
- Güneş ışığı odayı aydınlatıyor.
Don't expose this chemical to direct sunlight.
- Kimyasal maddeyi doğrudan güneş ışığına maruz bırakma.
My grandfather gave me a birthday present.
- Büyükbabam bana bir doğum günü hediyesi verdi.
Tom never fails to send a birthday present to his father.
- Tom babasına doğum günü hediyesi göndermekten geri kalmaz.
Today is the hottest day this year.
- Bugün, bu yılın en sıcak günüdür.
Today is June 18th and it is Muiriel's birthday!
- Bugün Haziran'ın 18'i ve bugün Muiriel'in doğum günü!
The sunshine tempted people out.
- Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
The sunshine improved his color.
- Güneş rengini artırdı.
These medicines should be taken three times a day.
- Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Sami will maintain his innocence until the day he dies.
- Sami masumiyetini öldüğü güne kadar sürdürecek.
Have you ever seen such a beautiful sunset?
- Şimdiye kadar böylesine güzel bir gün batımı gördün mü?
This is the prettiest sunset I have ever seen.
- Bu şu ana kadar gördüğüm en güzel gün batımıdır.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
She waited on her husband all day long.
- O gün boyu kocasına hizmet etti.
She felt restless all day long.
- O gün boyu huzursuz hissetti.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
I play tennis every day.
- Ben her gün tenis oynarım.
The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday.
- Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.
This is the house where I lived in my early days.
- Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
In those days, I used to get up at six every morning.
- O günlerde her sabah altıda kalkardım.
I speak English daily.
- Her gün İngilizce konuşurum.
The patient was recovering daily.
- Hasta her gün toparlanıyordu.
Tom came on Monday and went back home the following day.
- Tom pazartesi günü geldi ve ertesi gün eve geri gitti.
Tom made an appointment to meet Mary the following day.
- Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
It was good chatting like old times. Let's talk again some time.
- Eski günlerdeki gibi sohbet etmek iyiydi. Bir ara yine konuşalım.
The cottage reminded me of the happy times I had spent with her.
- Sayfiye evi bana onunla birlikte geçirdiğim mutlu günleri hatırlattı.
I worked on it day after day.
- Her gün onun üzerinde çalıştım.
The dog waited day after day for its master's return.
- Köpek her gün sahibinin dönüşünü bekledi.
Sunday is the first day of the week.
- Pazar haftanın ilk günüdür.
Is Sunday the first day of the week?
- Pazar haftanın ilk günü mü?
Save for a rainy day.
- Kara gün için tasarruf edin.
Save money for a rainy day.
- Kara gün için para biriktirin.
The sheriff told Tom to be out of town by sundown.
- Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.
Lincoln arrived at Gettysburg at sundown.
- Lincoln Gettysburg gün batımında geldi.
Fadil's devastating fate finally came to light.
- Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
Sami doesn't deserve to see the light of day again.
- Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
Tom spent all day looking around antique shops.
- Tom tüm günü antika dükkanlarının etrafında bakınarak geçirdi.
It rained continuously all day.
- Tüm gün sürekli yağmur yağdı.
Güneşli olsa da hava soğuktu.
- Güneşli olmasına rağmen, hava soğuktu.
Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu.
- güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu.