You've become old and stubborn.
- Yaşlandın ve inatçı oldun.
Mary is too stubborn to apologize.
- Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
As he grew older, he became more obstinate.
- Yaşlandıkça daha inatçı oldu.
Tom is being quite obstinate, isn't he?
- Tom oldukça inatçı, değil mi?
Tom wasn't very persistent.
- Tom çok inatçı değildi.
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.
He's as stubborn as a mule.
- O bir katır kadar inatçı.
Tom is as stubborn as a mule.
- Tom bir katır kadar inatçı.
He was a real stickler for his principles.
- O, ilkeleri için gerçek bir inatçıydı.
Metaphors are much more tenacious than facts.
- Mecazlar gerçeklerden çok daha inatçıdırlar.
Sami was a tenacious person.
- Sami inatçı bir insandı.