The witch is stirring her cauldron.
- Cadı, kazanını karıştırıyor.
The cauldron was steaming and bubbling.
- Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.
The Denver Broncos have won the Super Bowl.
- Denver Broncos, Super Bowl'u kazandı.
The Denver Broncos have won the 50th Super Bowl.
- Denver Broncos, Super Bowl 50'yi kazandı.
Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
The Netherlands have won the 2010 World Cup.
- 2010 Dünya Kupası'nı Hollanda kazandı.
In 1958, Brazil won its first World Cup victory.
- 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.
Is there any possibility that he'll win the election?
- Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
The city is gaining popularity as a major tourist destination.
- Kent, önemli bir turistik yer olarak rağbet kazandı.
You're not gaining anything by doing so.
- Öyle yaparak hiçbir şey kazanmıyorsun.
Winning the election was a great victory for the candidate's political party.
- Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
That team has little, if any, chance of winning.
- O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
His ideas never earned him a dime.
- Onun fikirleri asla ona on sent kazandırmadı.
He earned money by delivering newspapers.
- O, gazete dağıtarak para kazandı.
When we are praised, we gain confidence.
- Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
No gains without pains.
- Emeksiz kazanç olmaz.