Amerika veya Çin ile kıyaslandığında, Japonya küçük bir ülke.
- Verglichen mit Amerika oder China ist Japan ein kleines Land.
Gouda peynirini küçük küpler halinde kesin.
- Schneiden Sie den Gouda in kleine Würfel.
Ufak tefek şeylerle beni rahatsız etmeyin.
- Belaste mich nicht mit solchen Kleinigkeiten!
Büyük sözleri bekleme, ufak bir jest yeter.
- Erwarte keine großen Worte, eine kleine Geste ist genug
Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim.
- I gave her what little information I had.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
- This young man knows little about his country.
Tom senin kızından biraz daha genç.
- Tom is a little younger than your daughter.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
In ihrem Schlafzimmer stand ein kleiner Tisch. Und darauf stand ein kleines Fläschchen.
- In haar slaapkamer stond een tafeltje. En daarop stond een klein flesje.
Dieser kleine Stern ist der hellste.
- Dat kleine sterretje is het helderste.