not lacking or deficient; full; complete

listen to the pronunciation of not lacking or deficient; full; complete
Английский Язык - Турецкий язык

Определение not lacking or deficient; full; complete в Английский Язык Турецкий язык словарь

good
{s} güzel

Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım. - I am surprised that she refused such a good offer.

Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı. - Attendance should be good provided the weather is favorable.

good
{s} iyi

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

Doktor olarak iyi değil. - He is no good as a doctor.

good
{s} yararlı

O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu. - He put this information to good use.

Balık yemek sağlığın için yararlıdır. - Eating fish is good for your health.

good
sağlıklı

Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir. - Fresh air is necessary to good health.

O, birkaç yıldır sağlıklı değil. - He has not been in good health for some years.

good
rabıtalı
good
{s} uslu
good
menfaat

Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır. - Tom should quit for the good of the agency.

Birey, devletin menfaati için mevcut değildir. - The individual does not exist for the good of the State.

good
çürümüş olmayan
good
çok iyi

Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum. - I hear he is good at mahjong.

O çok iyi bir öğretmendir. - She's a very good teacher.

good
kazanç

Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim. - I made a good profit by selling my car.

good
fayda

Sizin için balık yemek faydalı mı? - Is eating fish good for you?

Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti. - To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.

good
iyiler

Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler. - Tom and Mary are good for each other.

Onlar çok çok iyiler. - They're very, very good.

good
becerikli
good
sağlam

Tom'un sağlam bir el sıkışması var. - Tom has a good firm handshake.

O iyi bir yaşam sağlamaktadır. - She makes a good living.

good
iyilik

Kötülüğe karşı iyilik yap. - Render good for evil.

Bilimsel bilginin her artışıyla insanın kötülük için gücü iyilik için gücü gibi aynı oranda artırılır. - With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.

good
(zarf) oldukça
good
oldukça

O oldukça iyi bir fikir. - That's a pretty good idea.

Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir. - Tom is pretty good at playing piano by ear.

good
peki

Peki, iyi bir hafta sonu geçirdin mi? - Well, did you have a good weekend?

Bugün Pekin'de hava çok iyi. - The air is very good in Beijing today.

good
(deyim) good few /many ( +plural) bircok
Английский Язык - Английский Язык
good
not lacking or deficient; full; complete

    Расстановка переносов

    not lack·ing or deficient; full; com·plete

    Произношение

Избранное