John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
You had better not smoke so much.
- O kadar çok sigara içmesen iyi olur.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
If that guitar were not so expensive, I could buy it.
- O gitar o kadar pahalı olmasaydı, onu satın alabilirdim.
I'm not so confident.
- O kadar emin değilim.