Tom and Mary are broke.
- Tom ve Mary beş parasız.
Tom's first wife fleeced him, and he was broke when he met Mary.
- Tom'un ilk karısı onu aldattı, ve o, Mary ile tanıştığında beş parasızdı.
You may get it free of charge.
- Onu parasız alabilirsiniz.
You may get it free of charge.
- Onu parasız alabilirsiniz.
Software is like sex: it's better when it's free.
- Yazılım seks gibidir: parasız olunca daha iyidir.
The problem is that he is penniless.
- Sorun onun beş parasız olmasıdır.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
You may get it free of charge.
- Onu parasız alabilirsiniz.
Everyone seems to be short of money these days.
- Bugünlerde herkes parasız gibi görünüyor.
He's always short of money.
- O her zaman parasızdır.
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
Tom caught Mary stealing money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.
Someone stole my cash.
- Birisi benim paramı çaldı.
She lives beyond her means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
Tom lives beyond his means.
- Tom kazandığından çok para harcıyor.
That dude is rolling in dough.
- Şu arkadaş para içinde yüzüyor.
That dude is rolling in dough.
- Adam paraya para demiyor.
In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system.
- 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
The Italian paid for his coffee in Germany with Greek euro coins.
- İtalyan, Almanya'da kahvesi için Yunan euro parası ile ödeme yaptı.
A nickel is a five-cent coin.
- Bir nikel beş kuruş değerinde bozuk paradır.
The governor took the money out of a slush fund.
- Vali, örtülü ödenekteki parayı aldı.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
It was apparent that someone had taken the money by mistake.
- Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
The man claimed he didn't take the money.
- Adam parayı almadığını iddia etti.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
He is rolling in riches.
- O para içinde yüzüyor.
If I had been rich, I would have given you some money.
- Zengin olsaydım, ben sana biraz para verirdim.
You're not penniless.
- Beş parasız değilsin.
The problem is that he is penniless.
- Sorun onun beş parasız olmasıdır.
Some people are well off and others are badly off.
- Bazı insanlar varlıklı ve diğerleri beş parasız.
They were badly off at that time.
- Onlar o zaman beş parasızdı.
They have monetary problems.
- Onların parasal problemleri var.
Monetary value is the dominant value in American society.
- Parasal değer Amerikan toplumunda egemen değerdir.
When do you think his funds will run out?
- Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?
The telethon is a French TV program organized every year to collect funds in order to finance medical research.
- Teleton tıbbi araştırmaları finanse etmek amacıyla para toplamak için her yıl düzenlenen bir Fransız televizyon programıdır.
When he had no money, he couldn't buy any bread.
- Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.
He had barely enough money to buy bread and milk.
- Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience.
- Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.
If you want to go to Israel, you need many shekels. Water costs only 0,50 ₪.
- İsrail'e gitmek istiyorsan çok paraya ihtiyacın var. Su sadece 0,50 ₪.
Jack can't afford a new bicycle.
- Jack'in yeni bir bisiklete parası yetemez.
With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
Green is the color of money.
- Yeşil, paranın rengidir.
The 5 yen coin is made from brass and the 10 yen coin is made from bronze.
- 5 yen bozuk para pirinçten yapılır ve 10 yen bozuk para bronzdan yapılır.
The five yuan coins are brass, and the ten yuan coins are made out of bronze.
- Beş yuan paralar pirinç, ve on yuan paralar bronz dışında yapılır.
Tom stole some money from Mary's purse.
- Tom Mary'nin cüzdanından biraz para çaldı.
I put my money in a purse.
- Paramı bir cüzdana koydum.
Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun?
- Can you understand the meaning of this paragraph?
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?