O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Oğlum kadınların erkeklerden daha güçlü olduklarını düşünüyor.
- My son thinks women are stronger than men.
Senin takım bizimkinden daha güçlü.
- Your team is stronger than ours.
O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
- Exercise makes your body strong.
Kuvvetli bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind.
Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Onun el sıkışması çok güçlü.
- His handshake is too strong.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Tom güçlü iradelidir.
- Tom is strong-willed.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Tom her zaman kahvesini koyu içer.
- Tom always drinks his coffee strong.
Neden kahveyi koyu seviyorsun?
- Why do you like coffee strong?
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Mariko'nun anne babası, onun bir Amerikalı ile evlenmesine kuvvetle karşılar.
- Mariko's parents are strongly opposed to her marrying an American.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... the course for America to have a stronger, more vibrant economy. ...
... ' I don't think that's right approach when it comes to making sure that Medicare is stronger ...