Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
You must eat to live. You must not live to eat.
- Yaşamak için yemelisin.Yemek için yaşamamalısın.
Fadil wanted to experience that type of life.
- Fadıl o türde hayat yaşamak istiyordu.
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
Layla knows she hasn't got long to live.
- Leyla uzun süre yaşamak zorunda olmadığını biliyor.
Tom doesn't know where Mary wants to live.
- Tom, Mary'nin nerede yaşamak istediğini bilmiyor.
I'd rather die now than vegetate for fifty more years.
- Elli yıl daha ot gibi yaşamaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.
Please tell me where you will live.
- Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
If it wasn't for alcohol, none of us would exist.
- Eğer alkol olmasa, hiç birimiz yaşamayız.
Caribou can see ultraviolet light. This ability is crucial to their survival in a harsh Arctic environment.
- Caribou ultraviyole ışığı görebilir. Bu yetenek sert Arktik ortamda yaşamaları için hayati önem taşımaktadır.
Fear is essential for survival.
- Korku yaşamak için gereklidir.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
I am having trouble with the car = araba ile sorun yaşıyorum.
They don't want to live together.
- Birlikte yaşamak istemiyorlar.
It is hard for the couple to live together any longer.
- Çift için artık birlikte yaşamak zordur.
Tom is easy to live with.
- Tom ile birlikte yaşamak kolay.
Tom is hard to live with.
- Tom ile birlikte yaşamak zor.
To love life means to live well.
- Hayatı sevmek, iyi yaşamak anlamına gelir.
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
Did you know that some foxes lived on this mountain?
- Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
Do you know where Miss Hudson lives?
- Bayan Hudson'un nerede yaşadığını biliyor musunuz?
Indians inhabited this district.
- Yerliler bu bölgede yaşadılar.
Animals inhabit the forest.
- Hayvanlar ormanda yaşar.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.