O benden ayrılıyordu ve yavaş yavaş yürüyordu.
- She was leaving and was walking slowly from me.
Nehir yavaş yavaş denize doğru akar.
- The river flows slowly to the sea.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
O, basamakları yavaşça tırmandı.
- He went up the steps slowly.
Daha yavaş konuşabilir misiniz?
- Can you speak more slowly?
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
- I want to see the scene in slow motion.
Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
- It was like watching a slow motion movie.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Biraz yavaşlamak isteyebilirsin.
- You may want to slow down a bit.
Araba sürerken virajlarda yavaşlamak zorundasınız.
- When you are driving, you should slow down on corners.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Kol saatim geri kalmış olmalı.
- My watch must be slow.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
O benden ayrılıyordu ve yavaş yavaş yürüyordu.
- She was leaving and was walking slowly from me.
Kağıt uçak yavaş yavaş yere düştü.
- The paper plane fell slowly to earth.
Please speak more slowly!
- Please speak more slowly.
Can you speak slower, please?
- Can you speak more slowly, please?
He that is slow to wrath is of great understanding. --Prov. xiv. 29.
These changes in the heavens, though slow, produced Like change on sea and land, sidereal blast. --Milton.
John is very slow; he is ten seconds behind everybody else when it comes to math.
That clock is slow.
a slow train.
I'm just sitting here with a desk of cards, enjoying a slow afternoon.
... the second fact is that the population is going to grow more slowly depending… the ...
... of this, and I'm slowly getting kind of accustomed to ...