Okay, Tom, you can open your eyes now!
- Tamam, Tom şimdi gözlerini açabilirsin!
We'll help you, okay?
- Biz size yardım ederiz, tamam mı?
Alright, see you then.
- Tamam, görüşürüz o zaman.
Alright, mom, I get it!
- Tamam, anne, bunu anlıyorum!
All right. I'll accept your offer.
- Tamam, önerinizi kabul edeceğim.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
Yeah, show us your t... ranslations...
- Tamam, bize çevirilerini göster.
Everybody pulled their socks up, yeah.
- Herkes aklını başına devşirdi, tamam.
Yesterday, we finished constructing the new stage.
- Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.
Yesterday I finished learning Esperanto on Duolingo.
- Dün Duolingo'da Esperanto öğrenmeyi tamamladım.
OK, I guess I'm ready.
- Tamam, sanırım hazırım.
Please be ready in about half an hour, okay?
- Lütfen yaklaşık yarım saat içinde hazır ol, tamam mı?
Tom finished eating all the ice cream that was in the freezer.
- Tom dondurucudaki dondurmayı tamamen bitirdi.
They finished eighty miles' journey.
- Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.
Write me sometime, OK?
- Bir ara bana yaz tamam mı?
We'll help you, okay?
- Biz size yardım ederiz, tamam mı?
On the whole I agree with you.
- Sana tamamen katılıyorum.
The patrol cars cover the whole of the area.
- Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
Tom finished eating all the ice cream that was in the freezer.
- Tom dondurucudaki dondurmayı tamamen bitirdi.
Her lecture was completely over my head.
- Onun dersi tamamen benim anlamayacağım kadar zor.
I wish this was all over.
- Keşke bu tamamen bitse.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I think our work here is done.
- Sanırım buradaki işimiz tamam.
All my homework is done.
- Bütün ödevlerim tamam.
OK, we've got a deal.
- Tamam, bir anlaşmamız var.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
It isn't totally exact.
- O tamamen kesin değildir.
It's all right, Tom. Everything's all right now.
- Tamam Tom. Şu anda her şey yolunda.
I think it's all right now.
- Sanırım o şimdi tamam.
Tom is well aware of the problem.
- Tom sorunun tamamen farkındadır.
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
Tom is fully aware of the problem.
- Tom tamamen problemin farkında.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
You are entirely correct; habits play a very large role in people's lives.
- Sen tamamen doğru söylüyorsun; alışkanlıklar insanların hayatında çok büyük rol oynar.
This watch keeps correct time.
- Bu saat tamamen doğrudur.
All is completed with this.
- Hepsi bununla tamamlandı.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
I'll hide and you find me. O.K.?
- Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?
I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said.
- Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
Was nothing done about that?
- Onun hakkında hiçbir şey tamam değil miydi?
All my homework is done.
- Bütün ödevlerim tamam.