O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- She was always willing to help people in trouble.
Bütün bu dertleri başına açtığım için üzgünüm.
- I'm sorry to cause you all this trouble.
Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
- The rich have trouble as well as the poor.
Yeni hükümetin malî sorunları var.
- The new government has financial troubles.
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
O pastayı yediysen başın belada!
- You're in trouble if you ate that cake!
Lezzetli yemeklerinizi hazırlama zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim.
- Thank you for taking the trouble to prepare your delicious meals.
Zahmetin için teşekkür ederim.
- Thank you for your trouble.
O belaya tekrar katlanacağım.
- I will go through that trouble again.
Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.
- When you are in trouble, you can count on me.
Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım.
- I could tell at a glance that she was in trouble.
Bana daha fazla sıkıntı verme.
- Don't give me any more trouble.
Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
- Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
- It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
- He's here trying to stir up trouble.
Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım.
- I could tell at a glance that she was in trouble.
En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.
- What is most troublesome is the corruption of the best.
Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
- Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
Uyumada problem yaşıyor musun?
- Do you have trouble sleeping?
Tom asla onun hayatında bir problem içinde olmadı.
- Tom has never been in trouble in his life.
Nefes almada zorluk çekiyorum.
- I've been having trouble breathing.
Tom arkadaş edinmede zorluk çekiyordu.
- Tom had trouble making friends.
Tom Mary'nin nasıl biri olduğunu hatırlamada güçlük çekiyordu.
- Tom had trouble remembering what Mary looked like.
Onun ofisini bulmakta güçlük çekmedim.
- I had no trouble finding his office.
Her zor durumda olduğunda o yanında oldu.
- She stood by him whenever he was in trouble.
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
O pastayı yediysen başın belada!
- You're in trouble if you ate that cake!
Tom bela aramak için bugün buraya geldi.
- Tom came here today looking for trouble.
O bela aramak için geldi.
- He came to look for trouble.
Bir sürü üzücü şey yaptım.
- I do a lot of worrying.
Bu endişe verici bir problem.
- It's a worrying matter.
Bütün bunlar çok endişe verici.
- All of this is very worrying.
He was brought down to earth in Georgetown, however, ten days later, suffering the indignity of being run out without troubling the scorers in the victory over British Guiana.
... of the things I find most troubling is that when you go out and talk to small businesses ...
... known? But I find more troubling than this, that ...