My parents taught me to respect my elders.
- Annem ve babam bana yaşlılara saygı göstermeyi öğretti.
Young people should respect their elders.
- Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.
The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
- Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
Layla and Sami have both aged up.
- Leyla ve Sami'nin ikisi de yaşlıdırlar.
The organization is concerned with the welfare of the aged.
- Organizasyon yaşlıların refahı ile ilgilidir.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
The old man lives by himself.
- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
The old man lives alone.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
This letter is to the old woman.
- Bu mektup yaşlı bayanadır.
She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
- Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.