As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
You get older when you don't have many aims.
- Birçok amacın yoksa yaşlanırsın.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
I'll take care of my parents when they get old.
- Onlar yaşlandıklarında ebeveynlerime bakacağım.
Worries aged him rapidly.
- Endişeler onu hızla yaşlandırdı.
Care aged him quickly.
- Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
I like people who are not afraid to grow old.
- Yaşlanmaktan korkmayan insanları seviyorum.
We become forgetful as we grow older.
- Yaşlandıkça unutkan olduk.
Care aged him quickly.
- Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
She was aging quickly.
- O, hızla yaşlanıyordu.
Physical changes are directly related to aging.
- Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
This grass is too wet to sit on.
- Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.