I vowed that I would never speak to her again.
- Bir daha onunla konuşmamaya yemin ettim.
They renewed their vows on their 25th wedding anniversary.
- Onlar 25. evlilik yıldönümünde kendi yeminlerini yeniledi.
I remind you that you are still under oath.
- Hâlâ yeminli olduğunu sana hatırlatırım.
She gave her oath that she would not drink.
- O, içmeyeceğine dair yemin etti.
She knows five languages, but when she wants to swear, she does so in her maternal language.
- Beş yabancı dil biliyor ama yemin etmek istediği zaman kendi ana dilinde konuşuyor.
He was sworn in as mayor.
- Ona bir belediye başkanı olarak yemin ettirildi.
Has the witness been sworn in?
- Tanığa yemin ettirildi mi?
I vowed that I would never speak to her again.
- Bir daha onunla konuşmamaya yemin ettim.
He vowed to avenge his friend's death.
- O, arkadaşının ölümünün intikamını almak için yemin etti.
I swore I'd never be like Tom.
- Asla Tom gibi olmayacağıma yemin ettim.
I swore I'd never do that.
- Onu asla yapmayacağıma yemin ettim.
Tom says that he only swears when it is absolutely necessary.
- Tom kesinlikle gerekli olduğunda yemin ettiğini söylüyor.
You must swear to keep your promise.
- Sözünü tutacağına yemin etmelisin.